Çanakkale’de Deniz Var Mı?
Bir Genç Yetişkinin Duygusal Hikâyesi
Tanıdık Bir Hayal: Çanakkale
Kayseri’nin dar sokaklarında yürürken aklımda bir düşünce takılı kaldı: “Çanakkale’de deniz var mı?” Bu soru, bir anda içimde tuhaf bir huzursuzluk yaratmıştı. Çanakkale’yi her zaman uzak bir yer olarak hayal etmiştim. Burası savaşların, kahramanlıkların ve belki de kaybolan umutların şehri. Ama bir gün, sabahın erken saatlerinde, bir arkadaşımın ısrarıyla bilet alıp yola çıkmaya karar verdim. O an bir şeyleri keşfetmek, bir soruyu kendi gözlerimle yanıtlamak istiyordum. “Çanakkale’de deniz var mı?” Bunu öğrenmeliydim.
Yola Çıkmak: Umut ve Heyecan
Günübirlik bir tatil planı yapmamıştık. Her şey spontane gelişti. Yola çıktık, arabada sessizdi ama her bir kilometreyi geçtikçe içimde bir heyecan büyüyordu. Yol boyunca Çanakkale’nin ne kadar uzak olduğunu düşündüm. Gözlerim, sürekli değişen manzarada bir umut arıyordu. Çanakkale’ye yaklaştıkça, belki de denizim olmadığı bu şehirde gerçekten bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başladım.
Saatler sonra, Çanakkale’ye vardık. Bir anda, denizin kenarına yaklaşan adımlarımda, daha önce hiç hissetmediğim bir şey vardı. Hem tanıdık hem de yabancı… Çanakkale, tarihiyle, geçmişiyle beni çağırıyordu. Ama içimde bir boşluk vardı. “Peki, Çanakkale’de deniz var mı?” sorusu aklımdan hala gitmiyordu.
Deniz ve Hayal Kırıklığı
Bir sabah, güneşin ilk ışıklarıyla uyandım ve sahile indim. İşte o an, denizi gördüm. Bütün o sorularım, bütün o yıllarca biriktirdiğim hayal kırıklıkları bir anda suya karıştı. Sahil boyunca yürüdüm, rüzgar yüzümü okşarken suyun kenarında dalgalar hıçkırarak kıyıya vuruyordu. Evet, Çanakkale’de deniz vardı. Ama suyun büyüsüyle birlikte, insanın içindeki boşluklar da bir türlü dolmuyor gibiydi. Belki de bu deniz, geçmişin acılarından arta kalan bir yansımaydı.
Bir an durakladım, derin bir nefes aldım ve gözlerimi denize kapattım. O an, denizin sadece su değil, hayatın ta kendisi olduğunu fark ettim. Sadece suskunluk, hayal kırıklığı ve geçmişin yorgunluğu… Bu deniz, bana geçmişin içindeki kaybolan umutları ve savaşların izlerini hatırlatıyordu.
Çanakkale ve Geçmişin Yükü
Çanakkale’deki deniz, bana hep düşündürmüştür. Gözlerimde canlanan her dalga, her hareket, bir zamanların tarihine dair bir yankı gibiydi. Bu deniz, aslında sadece bir su değil, aynı zamanda herkesin içindeki hüzün ve umutla birleşmiş bir izdi. Kayseri’deki o küçük sokaklarda da deniz yoktu, ama bu sorunun cevabını öğrendikçe içimde bir nehir gibi akan duygularla yüzleşmek zorunda kaldım.
Bir zamanlar buraya gelen askerler, belki de bir gün bu denizi görmenin hayalini kurmuşlardı. Ama onların hayalleri, bu denizle buluştuğunda da bir şekilde eksikti. Sahilde yürürken, denizle birlikte içimdeki kaybolan parçaların da bir anlam kazandığını fark ettim. Deniz vardı ama ben, kaybolmuş bir umudu arıyordum.
Sonuçta Bir Kez Daha Anladım
Deniz vardı, evet. Ama o deniz bana her şeyin ne kadar eksik olduğunu, kaybolan zamanların ve yitirilen anların derin acısını hatırlatıyordu. Çanakkale’nin o masum görünmeyen denizinin, aslında içinde taşıdığı derin duyguları anlamak… Bunu anlatabilmek zor. Bir yanda hayal kırıklığı, bir yanda ise kaybolan bir umudu arayarak çıktığım yolculuk. Bir şeyin gerçek anlamını, bazen sadece içinde kaybolduğunda buluyorsun.
Bir insan, bir şehir, bir deniz… Hep bir arayış, hep bir cevap bekleyişi. Çanakkale’de deniz vardı, ama belki de en çok içimizdeki denizin eksikliğini hissediyorduk. Yola çıkarken, bir cevap beklemiştim. Fakat sonuçta, bu yolculuk bana sadece bir gerçeği öğretti: bazen sorular, biz onları cevaplamadan önce kendiliğinden kaybolur.